
Oruç, akıl sahibi, ergenlik çağına gelmiş her Müslümana farzdır. Fıkhî olarak orucun geçerliliği ve dış yapısı için bu tanımda yer alan şartların yerine gelmesi zorunludur. Ancak, oruç yeme, içme ve cinsel arzuları yerine getirmekten uzak kalmadan ibaret değildir.
Kur’an-ı Kerimde orucun takvaya erme aracı olarak anılması, orucun esas amacını ortaya koymaktadır. Bu amaç, kişinin, en başta kendi şahsına karşı olmak üzere, yakın ve uzak çevresine, sosyal ve doğal çevreye ve Yüce Allah’a karşı sorumluluğunun bilincine ermesidir.
Oruç, bu bilincin kazanılmasında bir vasıta olmak üzere emredilmiştir. Bu amaç doğrultusunda tutulan orucun kişiyi söz konusu hedefe ulaştıracağı göz önüne alındığı takdirde oruç ibadetinin önemi daha iyi anlaşılır.
Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç da Allah’ın emri olduğu için yerine getirilir. Bununla birlikte orucun hikmetleri araştırılır ve öğrenilmeye çalışılır. Nitekim bu konular üzerinde araştırma yapan ve düşünen ilim adamları orucun sosyal, ahlâki ve sağlık yönünden de birçok yararlarını dile getirmişlerdir.
Oruç tutan kimse sabretme, sıkıntılara göğüs germe, açlığa susuzluğa dayanma ve nefse hâkim olma melekesi kazanır. Fakirlik ve yoksulluğun ne demek olduğunu kavrar; bunun sonucu olarak şefkat, merhamet, başkalarına yardım etme ve insanlara faydalı olma gibi yüce duygular kazanır. Elindeki nimetin kıymetini bilir, israftan sakınır.